1 Kasım 2014 Cumartesi

Balıklar ve Anatomileri

Balıklar ve Anatomileri

Balık


Yaşayan balık türleri üç sınıfa ayrılır: bofa balıklarını kapsayan çenesizler {agnatha); köpekbalıklarını kapsa­yan kıkırdaklı balıklar geri kalan bütün yaşayan balık türlerini içeren kemikli balıklar {uste- ichthyes). bu üç öbekte balıkların iskeleti birbirinden çok farklıdır. bofa balıklarında omurganın temeli, kıkır­dak bir sırt ipine dayanır. Köpekbalıklarında ve vatozlar­da sırt ipi kıkırdak halkalarından (omurlar) oluşur; iske­letin geri kalan bölümü de kemikli değil kıkırdaklıdır; birçok balık çeşidinde kıkırdağın bir bölümü kireçleşmiştir ve kireç tuzlarının eklenmesi nedeniyle sertleş­miştir. Mersinbalığı gibi ilkel kemikli balıklarda, sırt ipi boyunca uzanan omurlar büyük ölçüde kıkırdaklıdır. Birçok gelişmiş kemikli balıktaysa, kemikten oluşan omurlar omurgaya bağlanır ve bu balıklarda sırt ipi bu­lunmaz.

Irmak bofa balığı gibi bazı balıklarda, her omura bağ­lanmış bir tek ya da bir çift ışın (ya da radius) vardır gelişmiş kemikli balıklarda ışınlar, kaslar arası kılçıklar gibi küçük olabilir ve bazı balıkların yenmesini güçleştirebilir.
Yüzgeçler, çoğunlukla ince bir zar ile bu zarın dik ve gergin durmasını sağlayan ışınlardan oluşur. tek bir parçadan oluşan sert ve sivri ışınlar "dikey ışın, yumuşak olanlar "yumuşak ışın" diye adlandırılır.
Balıkların pulları renksizdir; bir balığın rengi, pulların altındaki yapıya sıkı sıkıya ya da büyük ölçüde bağlıdır. Bütün balıklar pullu değildir ya da pullar gözle görüle­meyecek kadar küçük olabilir. Ayrıca pullar bedenin yalnızca bir bölümünde ve birbirinin üstüne kiremit dü­zeninde binmiş (ya da mozaik döşenişi düzeninde sıra­lamış) olarak bulunabilir.

Balıkların pulları yapı bakımından dört çeşittir. kö­pekbalıklarında ve vatoz balıklarında bulunan, "deri dişçiği" de denen plakoit pulların biçimi dişe benzer. Gerçekten de, biçimsel değişiklik geçiren ve irileşen pullar köpekbalıklarının dişlerini oluşturmuştur. plakoit pullar, daha içerde bulunan ve mineye benzeyen bir yapının, bir iç mine tabakasının, bir dişözü boşluğunun ve deri içine gömülmüş disk biçimindeki bir dip düzlü­ğünün dışta kalan tabakasını oluşturur. irice plakoit pul­lara "arma" ya da "bukle" adı verilir. ne var ki plakoit pulların boyutları, kemikli balıkların pulları kadar büyü­mez: yavru köpekbalığı büyüdükçe, yeni çıkan pullar bedenin büyüyen bölümlerini örter. fosil coelcanthi- formestakımı üyelerinde bulunan kozmoit pullara, gü­nümüzde akciğerli balıklarda da rastlanır; ama biçimleri çok daha gelişmiştir ve tek bir tabaka oluşturur. coel- canthiformes takımı üyelerinin kozmoit pulları, dört ta­bakalı, kemikten pullardı. en dıştaki tabaka parlak ve minedendi; ikinci tabaka diş minesine benzeyen bir maddedendi; üçüncü tabaka süngersi kemikten, daha içteki dördüncü tabaka tıkız kemiktendi.


Mersinbalıklarında bulunan ganoit pullar, eşkenar dörtgen biçimindedir ve tek bir kemik tabakasından oluşur. leptoit pullarsa, daha gelişmiş kemikli balıklarda bulunur ve iki biçimi vardır: sikloit pullar; ktenoit pullar. ktenoit pullar, bir ya da birkaç sıra halinde dizilmiş kü­çük dikenler taşır. Akciğerli balıkların tek tabakalı koz­moit pulları da, farklı gelişme göstermiş leptoit pullar olarak kabul edilebilir.

Solungaç


Dolaşım Sistemi


Balıkların kanı, öbür omurgalılarda olduğu gibi, oksijen taşımaya yarar; kan, beslenmeyi ve boşaltımı sağlayan
Maddedir. Balıkların kan dolaşım sistemi tek çevrimlidir. yürek solungaçlar beden-yürek ve yürek-beden-
yürek. Balıkların yüreği iki bölümlüdür. bir üst boşluk (ya da odacık) ve bir alt karıncık (iki yaşayışların yüreği üç bölümlüdür: iki odacık ve bir karıncık; sürüngenle­rin yüreği üç ya da dört bölümlü, kuşların ve memelilerinki dört bölümlüdür [iki odacık ve iki karıncık]). bu­nunla birlikte balıkların yüreğinde iki tane de ikincil odacık bulunur; bu dört bölüm de tek bir yürek dışla­rıyla çevrilidir.


Solunum


Balıklar yaşayabilmek için, suyun içinde erimiş oksijeni alarak solunum aygıtına aktarmak zorundadırlar. Bu iş­lem solungaçta, akciğerler, özel odacıklar ya da deri (her zaman bol damarlı olduğundan bir solunum aygıtı gibi çalışır) aracılığıyla gerçekleşir. Oksijeni suyun için­den çekip almak daha güçtür ve havadan almaya oran­la daha çok enerji gerektirir. Su havadan bin kat daha yoğundur ve 20 °c' ta 50 kat daha akışkandır; ayrıca, aynı hacimdeki havada bulunan oksijen miktarının yal­nızca % 3'ünü kapsar: bu nedenle balıklarda, zorunlu olarak, sudan oksijen almak için çok daha etkili sistem­ler gelişmiştir. Balıklar solungaçlarından geçen suyun içindeki oksijenin % 80'ini kullanabilirler; buna karşılık insan eğerlerinden geçen havanın içindeki oksijenin ancak % 25'inden yararlanabilir.

Solungaçlar birçok biçimde etkili olur:

Gaz değiş- tokuşundan gelen oksijen miktarı büyüktür ve birim za­man içinde kan dolaşımına giren oksijen miktarı da bü­yük olacaktır. Bir kemikli balığın solungacı, bir çift iplik­çik dizisi taşıyan bir solungaç yayından oluşur. Her ip­likçik küçük bir kıvrım kapsar ve bu kıvrım sayesinde hem kendisinin, hem de solungaçların yüzeyini büyük miktarda artırır:(sözgelimi solungaçların yüzeyi, beden yüzeyinden 10-60 kat büyük olabilir; oksijenin kısa bir uzaklıktan gelmesi, kana giren oksijen miktarını artı­rır. İplikçiklerin içine giren kan, böylece suyun çok yakı­nına ulaşır: ¡suyla arasında çok ince (mikron, hatta bazen daha da ince bir çeper vardır) oksijenin iplik­çiklerin içinde bir karşı dolaşım gerçekleştirmesi, oksi­jenle yüklü kanın suyla aynı yönde ilerleyerek iplikçik­lere girmesine, oksijenini yitiren suyunsa ters yönde ilerleyerek dışarı atılmasına yol açar. ne var ki bu işlem yalnızca, sudaki oksijenin kana geçmesini sağlayacak biçimde gerçekleşir; kandaki oksijen asla suya geç­mez; 4) solungaçlarda çok az ölü fizyolojik alan bulu­nur. İplikçiklerin kıvrımları birbirine çok yakın olduğun­dan, içlerinden geçen su, gaz değiş-tokuşunda kullanı­lır; 5) su, sürekli olarak, solungaçlarda hep tek bir yön­de ilerler (oysa memelilerde hava akciğerlere aynı yer­den girer ve aynı yerden çıkar).










Pul

Havayı Soluma


Suyun dışına çıkarılan balık ölür; çünkü solunum yüzeyi daralarak ve kuruyarak görev yapamaz hale gelir böylece oksijen kanın içinde dağılamaz. Buna karşılık birçok balıkta, havadaki oksijeni kullanabilme yöntemi gelişmiştir. Bu tür bir uyarlanma, balıklara, oksijeni az sularda yaşama olanağı verir; bu tür 5-1 sularda ya da zaman zaman kuruyan sularda yaşayanlar ve söz konusu uyarlanmayı geçirmiş balıklar, su yüzüne çıkarak hava yutarlar. Gene bazı balıklarsa, öbür balıkların yaklaşamadığı bataklıklarda yaşama olanağı bulurlar. Başka bir yöntem de, tıpkı tatlı su yılanbalıklarının yaptığı gibi, nemli deri aracılığıyla solumaktır. Birçok olur durumda, balıkların ağzının, boğazının ya da kafasının ede içinde özel odacıklar oluşur; içeri çekilen hava, bu odacıklarda, bol damarlı nemli bir dokuyla ilişkiye geçer. Bazı balıklar, yutulan. Havanın içindeki oksijeni, bağırsak içindeki çok ince deri aracılığıyla alabilirler. Bazı ba­lıklardaysa yüzme kesesi, atmosferdeki havayı soluya­bilecek bir aygıta dönüşmüştür. Bazı türler için havayı solumak büyük önem kazanır ve bu türlerin üyeleri, ha­vayı solumaları engellenirse, soluksuzluktan tıkanırlar.


Beden Sıcaklığı


Balıklar soğukkanlı hayvanlardır: yani beden sıcaklıkla­rı dış ortamın sıcaklığına bağlı olarak değişir. Bununla birlikte, balıkların metabolizması, besinleri yakarak ve başka yöntemlerden yararlanarak ısı üretebilir; ne var ki bu ısının büyük bölümü solungaçlardan dışarı yayılır. Solungaçlardan geçen kan hızla suya ısı verir. Bu ne­denle balığın beden sıcaklığı, su sıcaklığının yalnızca 1 °c altındadır. Buna karşılık orkinoslar (ya da tonbalıkları) ve bazı başka balıklar sıcakkanlı hayvanlardır. Bu ba­lıklar, ters yönde akan ve birbirleriyle ısı alışverişinde bulunan iki dolaşım ağında bir ısı dengesi geliştirmişler­dir; söz konusu sistem, girişte ve çıkışta kan damarları­nın birleşmesine dayanır. Böylece, solungaçlara giden bedendeki kanın ısısı, solungaçlardan gelen soğuk kana aktarılarak, hayvanın beden sıcaklığı su sıcaklığının 5-12 °c üstünde tutulur. Sıcak sularda avlanan bu balık­lardan birinin beden sıcaklığının 37,8 °c olduğu göz­lenmiştir. Mavi yüzgeçli orkinosların beden sıcaklıkları daha da yüksek olduğundan, bu balıklar sıcakkanlı hay­vanlar olarak kabul edilebilirler. Bu sayede farklı sıcak­lıklardaki sularda bile (su sıcaklığının 20'0c'ın üstünde olması koşuluyla balığın beden sıcaklığı en çok 5 °c fark eder), beden sıcaklıklarını aşağı yukarı sabit tutabilirler.
Sıcakkanlı bir bedene sahip olmanın sağladığı yarar­lardan biri, kas yeteneğinin çok etkili boyutlara ulaşabil­mesidir. Sözgelimi, beden sıcaklığının 10 °c artması, kaslardaki kasılmaların üç kat daha hızlı olmasın ve kasların yemden eski haline gelme yeteneğinin de üç kat artmasını sağlar. Kas gücünün fazla olması, avı ko­valarken, düşmanlardan kaçarken daha hızlı yol alma uzaklara yapılan göçleri daha kısa bir sürede yapma olanağı verir.



Akış Bilançosu


Tatlı su balıklarının kanı, balığın içinde yaşadığı sudan çok daha tuzludur. Geçişme basıncı -yani tuz yoğunlu­ğundaki farklılığı ortadan kaldırarak kan ve suda eşit miktarda tuz bulunmasını sağlamaya çalışan güç- suyun özellikle solungaçlar, ağız boşluğu zarı ve barsak aracı­lığıyla balığın bedenine girmesini sağlar. Tatlı su balıkla­rı, su fazlasını dışarı atmak için, bol miktarda yoğunluğu az sidik üretirler. Sözgelimi ırmak bofa balıkları, her gün, toplam beden ağırlıklarının yaklaşık % 36'sı kadar sidik üretebilir; kemikli balıklarsa her gün, beden ağır­lıklarının % 5-12'si kadar sidik üretirler. bu balıklar su yitirirken tuz da yitirirler ve aldıkları besinlerin içindeki tuz, bedendeki tuz dengesini sabit tutmaya yetmez; bu nedenle tatlı su balıkları, solungaçları aracılığıyla sudan tuz emme yeteneğini geliştirmişlerdir.
Deniz kemikli balıklarındaysa, tam tersine, balığın kanı deniz suyuna oranla daha az tuzludur, dolayısıyla deniz balıkları su yitirirler ve tuz soğururlar. Bu işlemde­ki su kaybını yerine koymak için, deniz balıkları deniz suyu içerler ve çok sınırlı miktarda sidik üretirler. Deniz suyu içmek, sonuçta, çeşitli biçimlerde dışarı atılan tu­zun bedendeki yoğunluğunu artırır kalsiyum, magnez­yum ve sülfatlar dışkıyla dışarı atılır. sodyum, potas­yum, klor ve azot bileşikleri, tıpkı sidik gibi, solungaçlar aracılığıyla boşaltılır.
myxiniformes üyeleri (Türkiye sularında bulu­nan tek türü Akdeniz’de yaşayan myxine glatinosa'dır) ve köpekbalıkları, tuz dengesi sorununu başka biçimde çözmüşlerdir: myxiniformes'lerin kanındaki toplam tuz yoğunluğu, aşağı yukarı deniz suyununkine eşittir; köpekbalıklarının solungaçları sidiği dışarı atmaz ve si­dik kanda saklanır. Kanda sidik ve başka tuzların bulun­ması, köpekbalığının kanındaki tuz yoğunluğunu deniz suyu tuz yoğunluğunun biraz üstünde tutar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder